Yolculuk Hikayem

Biraz çocukluktan başlamak istedim:

Kendimi ifadenin daha doğrusu sözlü ifadenin, sonra da yazılı ifadenin gücünü çok küçük yaşta öğrendim. Düşündükçe gördüklerim ve hissettiklerimin bana ne anlattığını sorgulamalarım, bazen savunmalarım aklıma geliyor. En çok da kendim ya da başkaları için çözüm bulmayı keşfetmenin bana kazandırdığı ferahlık ve keyfi idrak etmek güzeldi.. Çözüme odaklanıp harekete geçmemin ‘kendiliğinden oluşan’ seçimlerim olup olmadığını düşünüyorum. Otomatik tepkiler değildi tabii ki, zihinsel buluşlardı onlar. Üzülürsün, korkarsın, incinirsin, yalnız kalırsın derken çareler, kaçışlar, küsmeler, içe dönmeler, avukatlıkların ortaya çıkmak için seni bekliyorlardır elbet..

Çevremle birlikte baktığım, gördüğüm, hissettiğim duygular ve çıkarımlarımı doğrudan ifade etme yaşında mıydım, herkes için böyle miydi, ben hangi noktadaydım?  Bana göre tabii ki söyleme zamanıydı, bebekken de ağlayarak, gülerek, agularla anlattıklarımız gibi.. Ve hatta göstermeliydim onlara (her kimlerse) çözümlerimin bana neler gösterdiğini.  Bugün yeni doğan bebeklerin gelişimlerini gördükçe hayranlıklarım tavan yaparken, hepimiz kendi gelişim sürecimizde yolculuk yaparak bugünlere gelmişiz bile..

İlkokul 2 de çok sevdiğim sarı, beyaz tüylü kedim Boncuk için yazdığım bir şiiri zar zor gösterdiğim öğretmenim bir tören anında daha hazırlık bile yapamadan okumamı istemişti. O gün birey olarak topluluk karşısında konuşmanın ne olduğunu öğrendim; mahcubiyetlerin, başaramama korkularının vb. dürtmeleriyle.. Bayılacak gibi olmuş ama ayakta kalmıştım.  Daha sonra bir yerlerde spontan konuşmam için teklifler hayatımda o kadar çok yer almıştı ki..

4 ve 5. Sınıfta hikayeler yazmaya başladım. Bir gün sevgili Sunay Şenlen öğretmenim arkadaşlarımdan duyduğu bu sırrıma “bize her pazartesi hikayelerinden birini okur musun” diyerek “müdahale” etmişti. Sıkılarak kabul ettim. İkinci ya da üçüncü hikayemde arkadaşım Hamit onları benim yazdığıma inanmadığını söylediğinde hayatımın ilk bilinçaltı çentiklerinden bir olan “yanlış anlaşılma, inanılmama” kaygısını bi tarafa not etmiştim.

16 Yaşımda genç yaşa hitap eden HEY dergisine iki ayrı sayıda gönderdiğim yazılarım “haftanın yazısı” çerçevesinde yayınlandığında hiş şaşırmadım ama kendimi tanıma ile ilgili güzel bir yüzleşme yaşamıştım, mutlu oldum.. Bu sefer herkes benim yazdığıma inanmıştı ve her zaman bu konuda yoluma devam edebilirdim..

Çocukluğum mahallemizin sokaklarında komşu çocukları ile kız erkek ayırımı olmadan oynamakla geçti. Neler görüp gezmedik ki, köyler, bağlar, bostanlar, tarlalar, yaylalar, ata binmeler, trenler, dağlar, kitaplar, evcilikler, deniz tatilleri, bisikletler, yakantoplar…

Büyüdükçe yaşanan sıkıntılı durumların kurtarıcısı olmaya gayret edenlerden biri olmayı denedim durdum. Bu “marifetim” bir yandan çevremdeki sıkıntılarda sağlıklı kalabilme seçimimdi bir yandan da “neden” insanlar kendi yaşamları ve çevreleri ile ilgili çözüm yolunda “navigasyon bile kullanmıyorlar” şaşkınlığım idi..

Çok bilmiş miydim, ay hayır, bu konuda kendimi ön plana atmayı önemsemiyordum, yapılması gereken şeylerin yapılması gayet normaldi bana göre(!), insanlar tabii ki hep böyle yaparlardı..

“Girişimci -Eğitimci” Hikayem

Hacettepe Üniversitesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi bölümünü bitirdikten sonra 2 yıl Ankara Üniversitesi mensupları çocukları için henüz açılmakta olan okul öncesi kurumunda öğretmenler ve çocuklar için “Kurucu Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi” olarak göreve başladım..

Felsefemin ışığında ben de kendi okul öncesi merkezimi açmak düşüncesinde iken Aykan Yuva’nın daveti ile iki yıl aktif olarak “çocuk gelişimi ve eğitimi danışmanı” olarak heyecanla çalıştım. İki kurumda da aldığım değerler ve öğrendiğim beceriler için çok şanslıydım. Aykan Yuva ve sahipleri ile dostluklarımız emekli olsak da hala sürüyor, stajyerlik yıllarım da dahil her zaman mesleğimin kaliteli öncüleriydi.

Ve, 1984 yılında Gaziosmanpaşa’da Yuva Erken Başarı, 1995 yılında Kavaklıdere semtinde Erken Başarı İlkokulu ve 2000 yılında İncek’de Anadolu Lisemizi kapsayan Kolej Erken Başarı Kampüsümüz hizmete açılmış oldu.

“Okullarımızda” daima yer alan ve müfredat içinde uygulanabilen projelerimizden biri “BİLGİ ÇAĞI”,  “BİLGİYE ULAŞMA”, “BİLGİYİ ÖĞRENME”, “BİLGİYİ KULLANMA” önerilerinin moda olduğu dönemde “Bulunulan Ortamda, Okullarda Bilgi Üretmeyi Öğrenmek ve Gerçekleştirmek”  savunması idi. Ortaya çıkan ürünler çocuklarımız kadar öğretmenlerimiz ve velilerimiz için de ufuk açıcı oldu, desteklerini ihmal etmediler.

Tüm yaratıcı eğitim süreçlerimiz, başarı ve ödüllerden sonra 2014yılında okulumuzun hizmet süresine son vermeye ailece karar verdik.

Emeklilik zamanı bana başka bir hizmet alanı açmama yardımcı oldu. 2010 yılında Ankara’da tanımaya başladığım bir terapi yöntemini 2012 yılında uzun yıllar süren İstanbul seyahatlerim ve uzmanlık eğitimlerimle devam etmeye başladım.

Etiketler: